15 Şubat 2013 Cuma

Nereye Yazmalı?

                      Görüntü: Doğu Türkistanda Bulunmuş, GökTürkçe Yazılmış Bir Kitabın Yaprağı



  Orkun Yazı Sanatı bloğu açılırken elbette ki yapılan tüm çalışmaların sıfırdan birer sanat eseri olduğu gibi bir kuruntuya düşülmedi. Bu blog özellikle, var olabilecek bir uğraşı alanına, sanatsal olarak ta bakılabileceğini gösteren kurucu bir çalışmalar dizisidir. Bu çalışmalar dizisi de yine doğal olarak araç gereçlerden yöntemlere ve biçemlere (üsluplara) kadar bir çok konunun üzerinde yapılan araştırma ve düşünce aşamalarından sonra ortaya çıkmaktadır.

Bir yazı çalışmasının değeri, elbette o çalışmanın uygulandığı yüzeyle de oldukça içli dışlıdır. Yazı yazma; tarih boyunca bilindiği üzere taştan başlayıp tahtaya, ilkel kağıtlara, deriye ve kağıtta en son nokta sayabileceğimiz kuşe kağıt gibi yüzeylere uygulanmıştır. Günümüzde ise sanal ortamlarda el yazısının ya da basılı yazının değerini yitirdiği bir dönem yaşamaktayız.

Orkun Yazı Çalışmalarının ise ne türlü bir yüzeye yapılması gerektiği sorusu da doğal olarak bu çerçevede önem kazanmaktadır.

Öncelikle şunu belirtmem gerekir ki, bu bloğu açmadan kısa bir süre önce yoğunlaştığım GökTürk yazısı ile sanatlık işler çıkarma isteğine kapıldığımda, o anda elimde var olan en uygun malzemeleri kullanmayı seçtim. (Yine de özellikle belirtmek gerek ki kalem kullanma yoluna, karalama çalışmaları dışında girmeyi hiç uygun görmedim. Bu konuya başka bir yazıda değinilecektir)

Elime ilk gelen uygulama yüzeyi ise doğal olarak A4 diye bildiğimiz beyaz kullanılmamış kağıt tomarlarıydı.
Tutulan fırça ile ne türlü oyunların yapılabileceğini ışıltılı yapısıyla göstermesi bakımından bu kağıtlar iyidir. Buna karşın ilk başlayanlar için maddi olarak ve özellikle çevre koruma duyarlılığı açısından pek iyi bir başlangıç malzemesi sayılmaz. Yalnızca fırça tutmayı öğrenmek ya da yazı oyunlarını öğrenmek için sayısız sayfalar dolusu çalışma yapmak gerekir.

Gazete sayfaları ise çalışmak için en ucuz ve çevreci yöntemdir. Özellikle çalışmayı boğmayan, az resimli ve renksiz iç sayfalar, yapılacak çalışma için gerekli olan alıştırmalık ön bitikler için oldukça kullanışlıdır.

Teksir Kağıtları, oldukça ucuza satılan kağıtlardır. Gazete sayfalarında yapılan çalışmalardan sonra geçilebilecek temiz bir kağıt türüdür. İlginçtir ki fırça, kaliteli bir teksir kağıdında diğer kağıtlara göre daha yumuşak kaymaktadır. Bu nedenle bu blogdaki çalışmalarımın bazıları teksir kağıdına yapılıp sanal ortama aktarılan görüntülerden oluşur.

Beyaz A3 boyutlu kağıtlar. Orkun yazısı ile yapılan çalışmaların sergilenebilmesi, daha özgür kertiklerin olduğu  etkili çalışmalar için A4 boyutunun iki katı kadar olan A3 boyutlu büyük beyaz kağıtlar kullanılabilir.


Özgün Ve Ustaca Bir Çalışma Hangi Yüzeylere Yapılmalı.

Orkun Yazı Sanatı ilk düşün yazılarında da söz edildiği gibi kendi varlığını olabildiğince köklerine dayandırarak geliştirilecek bir yazı alanıdır. Bu kök etkiyi barındıran bir usta çalışması, doğal gereçler üzerine yapıldığında görünüm olarak kuşkusuz daha derin boyutlu olacaktır.

Ağaç Kabukları ve Tahta
Eski Türklerin Huş Ağacı nın kabukları üzerine yazı yazdığı bilgisi vardır. Huş ağacının kabukları karton gibi kesilebilen özel bir yapıdadır. Kabuklar, ağaç gövdesine suyun yürüdüğü ilk bahar gibi mevsimde toplanmaktadır. Büyük genişlikteki bir çalışma için toplanmış bir çok ağaç kabuğu uygun bir yöntemle yan yana bitiştirilebilir ve bu doğal yüzeye yazı çalışması yapılabilir. Adını bilemediğim bir ağaçtan sonbaharın son haftalarında kendi kendine soyulan kabuklar toplamış, bunları suda bir gün bekleterek yumuşatmış, ardından  ağır döşeme halılarının altında hem kurumaya hem düzleşmeye bırakmış ve bu kabukların üzerine mürekkepli kalem ile kısa bir Göktürkçe metin yazmıştım. Biz fırça kullanacağımızdan Fırçaya alınan boyanın uygun yoğunlukta olmasını gözeterek  Orkun Yazı Sanatını bu şekilde sürdürebiliriz.

 Türklerin en eski kökleri, yüksek ormanlarda geçinen avcı toplumları olduğundan  tahta oymacılığı gibi alanlarda da her çağ usta olmuşlardır.  Yine tahta yüzeyler üzerine uygun boya yada oygu yöntemleri ile bu uğraş yapılabilir.

Taşlar
Bilindiği üzere Türklerin en geniş ve toplu GökTürkçe metinleri granit taşların üzerine bitinmiş-tokunmuş olarak bulunmaktadır. İrili ufaklı bir çok metin ise, işlenmemiş olan ya da üzeri yavaşça zımparalanmış olan dağlık alanlardaki açık kaya yüzeylerine işlenmiştir. Bu işlemeler yalnızca taşların kazınması yoluyla yapılmamıştır. Mineral boya denilen çeşitli renklerdeki doğal boyaların taşlara sürülmesi yoluyla da yazılmıştır.  Orkun Yazı Sanatında tasarlanan bir çalışma, uygun yöntem ve gereçlerle önceden kesilmiş ve düzeltilmiş taşların üzerine bu yöntemlerle işlenebilir. Örneğin ''Noktalama'' adıyla bilinen ve sivri bir demir çubuğun arkasına vurularak taşta bıraktığı nokta nokta izlerle yapılan bir çok kaya resmi Orta Asya'da vardır. Doğada doğal biçimiyle var olan işlenmemiş kayalıklara, kopmuş kayalara da çalışmalar bitinebilir.

Deriler
Deriye yapılmış yazı çalışmaları, çoğumuzun günlük yaşamda karşılaşabildiği çalışmalardır. Bunların çoğu Arap yazısıyla yapılmış dini içerikli metinlerden oluşur. Hayvancılık, Türklerin ata mesleği olduğundan Türklerin geçmiş çağlarda beslediği büyük ve küçük baş hayvanların (manda,deve, koyun gibi) derilerine Orkun yazısı uygulanabilir.

Eski Kağıtlar.
Uygur Türklerinin yumuşak lifli eski çağ kağıtlarına GökTürk yazısı ile yazılar yazdığı bilinmektedir. Bu türden kağıtları yapmasını bilen kişiler, yazı uygulamalarını bu kağıtlara aktarabilirlerse kuşkusuz Orkun Yazı Sanatına yeni bir boyut eklenecek ve bu çok sevindirici olacaktır. Bu türlü kağıtları satan yerlere de ulaşılabilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki kağıtların yapıldığı ana gereçler papirüs gibi Türk coğrafyalarında yetişmeyen bitkilerden yapılmamalı. Yoksa gelenekçi bir çalışmada bu durum sırıtacaktır...

Kumaşlar
İpek, hemen her çağda Türklerin uğruna savaşlar verdiği ipek yoluna adını veren gösterişli bir kumaştır. Eski çağlarda uzak doğuda ipek üzerine şiirlerin yazıldığı bile bilinir. Yazının yazılabildiği bu kumaş ya da özel diğer kumaş türleri, Orkun Yazı Sanatı uğraşısıyla tasarlanmış bir bitiğin üzerine döküldüğü güzel bir gereç olabilir.
Yine keçe, eski Türklerin günümüze kadar getirdiği renk verilebilir ve desenlenebilir gereç olarak kullanılabilir.

Kilimler
İlk bakışta ilginç gelse de kilim ya da buna benzer dokuma alanlarına da yazı tasarımları uygulanabilir. Önemli olan ana eksenimiz seçkin doğallık.

Örnekler araştırma alanlarının genişletilmesiyle çoğaltılabilir. Kuşkusuz üzerine gidilen her yüzey türü, yanında yeni yazım yöntemlerini öğrenmeyi de getirecek, buna karşın ortaya daha çarpıcı çalışmalar çıkabilecektir.

Her şeyden önce üstünde sürekli durulması gereken yer, yeterli olgunluğa ulaşmadan pahalı yüzeylerin üzerine çalışma yapmanın anlamsız ve istek kırıcı olacağıdır. Eski çağ uygarlıklarında da yazı öğrenmek isteyenlerin önüne doğrudan kağıt değil; kırık çömlekler, atık tahtalar gibi ucuz gereçler verilirdi.
Özellikle Orkun Yazı Sanatının bir kalıba oturtulmaya çalışıldığı şu dönemde kendi çalışmalarımda da uygun bir süre özel gereçler kullanmayacağım...

Görüntü: Deneme Amaçlı Yaptığım, Ağaç Kabuğu Üzerine Mürekkepli Yazı Denemesi. Ağaç Kabuğunda Mürekkep Oldukça İyi Tutunmakta.

12 Şubat 2013 Salı

''Tulpar'' Konulu Çalışma

''TULPAR'' Konulu Orkun Yazı Çalşması



tulpar, at, kanatlı, mitolojisi, mitolojik, hayvanlar, hayvan, eski, türk, hat, calismalar, çalışması, yazı, orkun, orkunyazisanati, kaligrafi, resimleri



(Görüntüyü Büyütmek İçin Üzerine Tıklayınız)



 Nitelikler: A3 Boyutlu Birinci Hamur Kağıt Üzerine Kesik Uç Fırça İle Kara Akrilik


''Tulpar '' sözcüğü, Türk söylencesinde (mitolojisinde) ''Kanatlı At'' olarak bilinen ilgi çekici bir öznedir. Ad kökeninin Tul, Yul (yol) kökeninden geldiği belirtilir. Türkler ve Moğollar gibi Orta Asya kökenli bozkır halklarında bilinmektedir. Denilir ki, yalnızca geceleri ya da önemli anlarda savaşçılara yardım eden bu atın kanatları gözükmez, her kim görürse de o kanatlar bir anda yok olur...

 ''Tulpar çalışması, betik ve bediz olma arasında gidip gelen bir çalışmadır. Genel tasarım bize taşıdığı adın kökeni üzerine bir şeyler fısıldar buna karşın açık vermez, bizi bir betik çalışması olduğu konusuna yönlendirerek kendini okutmaya iter. ''Tulpar'' konulu  Orkun yazı çalışması yukarı-aşağı doğrultulu GökTürk yazı yazma kurallarına göre yazılmıştır, bunun yanında belirli bir açı yaparak düşey ilerler ve kendisini bediz çalışmasına döndüren doğrultu ekseninden kayıcı bir yön izler. ''Tulpar'' çalışmasında tamgaların özgün biçimlerinden ayrılmadan kendilerine has yeni biçimler aldığı görülür. Söz gelimi baş tamga olan ''At'' tamgasının ok ucu, dörtgen gövdeye bağlanmaz, bağlandığını hissettirir. Ardı sıra gelen (O,U) tamgası sonlama kertiğini izletirken ana biçimi yukarı uzatır, bu sırada aşırıya kaçmadan özgün biçime bağlı kalır.
Kalın ''L'' ve peşi sıra gelen ''P'' tamgaları da özgün biçimlerince olduğu gibi birbirlerinin baş aşağı çevrilmiş biçimlerindedirler. Aralarındaki bu zıtlık bir çatışma yaratır; ilginçtir ki bu çatışma, çalışmanın iç dinamiğini de oldukça artırmıştır. Son tamga olan ''AR'' tamgası ise çalışma doğrultusunun kurallarını hiçe sayarak yatay eksen doğrultusunda bitinmiştir. Çap alanı diğer tamgalara göre oldukça geniştir. Tek çekişlik iki ana kertikten oluşan bu tamgada el ustalığı gözükür.

 ''Tulpar'' konulu Orkun yazı çalışması nın heyecan uyandırıcı bir yapısı vardır. Tulparı gördüğünü öne süren ataların heyecanı izleyiciye yansıtılmıştır. Ana biçem, sola doğru yönelecek gibi durmaktadır ve bir anda göz önüne çıkmış gibi bize çok ayrıntı vermeden doğrudan ana hatlarını gösterir. Gövdesinde eyer çizgilerine benzeyen ve iç gerilimi oluşturan tamgaların üstünde duran kanatımsı görüntü, bize Tulparın bir söylence olduğunu anımsatır. Daha önceki ''Tayga'' konulu çalışmada karşımıza bir çift kozalak olarak çıkan sözcük ayıraçlarının ilki, burada da karşımıza bir çift kulak gibi çıkmaktadır. Gel görelim bu çift kulağı oluşturan sözcük ayıraçları çalışmanın son tamgasında bize birer toynakmış gibi gözükür.
 ''Tulpar'' çalışması önceden de belirtildiği üzere adı gibi ''heyecanlı'' ve etkin bir söylencedir.




5 Şubat 2013 Salı

Damga Biçemi (üslubu)

 Orkun Yazı Sanatı uğraşısının genel olarak diğer yazı sanatlarında ayrılması gereken yönlerine ''Orkun Yazı Sanatı Nedir'', ve ''Orkun Yazı Sanatı Ne Değildir'' konulu düşün yazılarında hem ortak hem ayırıcı yönleriyle değinilmişti. Orkun yazı çalışmalarının güzel yazı yazmaktan öte birer tasarım çalışmaları silsilesi olması gereği de bu konularda vurgulanmıştı.  Bu yazıda  Orkun Yazı Sanatında önemli bir yer tutacak olan  Damga Biçemi (üslubu) açıklanmaya çalışılacaktır.

''Damga''
Damga, eski Türkçesi ile Tamga, Göktürk abecesinde her sese karşılık gelen işaretlerdir. Bu konuda değinilecek olan ''Damga'' ise onun tarihi kullanım alanının yazı çalışmalarına yansıtılmasına yöneliktir.
Bilindiği üzere damgalar Türk tarihinin izinin sürülmesinde en önemli kaynaklardan birisidir. Türk yazıtlarına, önemli tarihi buluntulara ve Türklerin yaşadığı doğal coğrafi alanlara kazınmış olan damgalar her bir Türk boyunun oradaki varlığını gösteren önemli imzalardı.  Damgaların görünüş olarak yapılarına bakıldığında bunların GökTürk abecesinden türetilmiş, çeşitli araç gereçlerle bağdaştırılmış işaretler olduğunu görürüz. Damgaların türeme kökenleri bir yana, kendilerinin yalın ve keskin görsel tasarım öğeleri içerdikleri söylenebilir. Damgalarda karmaşık etkiler göze çarpmaz. Çoğu kolayca yazılan, buna karşın özgün olan kendinden emin çizimlerdir. Üretilen hayvanlara da bu damgaların basıldığını düşünürsek diyebiliriz ki damgalar birer firma logosu gibidirler. ''Damga Biçemi''nde sözünü etmek istediğimiz ilk nokta budur. Damga üslubuyla bitinmiş bir Orkun Yazı çalışması sonucu ürettiğimiz her ürün, kendi içinde birer damga niteliği gösterebilmelidir. Bu damgalar çalışmanın içerdiği yazının anlam yada dış görünüm olarak içeriğini simgeler nitelikte olabilir ya da içerikten bağımsız bir yapı da gösterebilir.  Damga biçemine bağlı olmanın ilk kuralı özetle budur.

Bu görüş her ne kadar Damga biçeminin ana başlığını oluştursa da ortaya yalnızca yapı tasarımıyla çıkarılmış çalışmalar, kullanıma yönelik simgeler olarak gözükebilir ve küçük estetik güzelliklerden yoksun olabilir. Bu nedenle Damga biçemiyle bitinmiş bir çalışma her durumda kendine özgü sanat işlemeleri de barındırmalıdır. Bu, tamga kertiklerindeki ufak fırça kaçışlarından tutulup tamgaların diziliş doğrultularında yapılan oynamalara kadar bir çok öğenin üzerinde durularak gerçekleştirilebilir.

Böylece bir Türk damgasının özündeki yalın ve özgün tasarım, onu bitiyen kişinin ekleyeceği küçük oyunlarla görüntü olarak zevkli bir görünüme kavuşacaktır.

alfabesi, biçem, damga, düşün, estetik, grafik, göktürkçe, kaligrafi, logo, makale, orkunyazisanati, sanatı, tamga, tasarım, yazilar, yazısı, yazıtı, üslubu, üslup

4 Şubat 2013 Pazartesi

''Sü'' Konulu Orkun Yazı Çalışması

''SÜ'' Konulu Orkun Yazı Çalışması


     alfabesi, anıtları, asker, atsız, bediz, calismalar, damgaları, er, göktürkçe, hat, kaligrafi, kök, ordu, orhun, orkunyazisanati, sü, tamga, türkçe, yazıtları
(Görüntüyü Büyütmek İçin Üzerine Tıklayınız)



Nitelikler: A4 Boyutlu Kağıt Üzerine Kesik Uç Fırça İle Kara Akrilik


''Sü'' sözcüğü öz Türkçede ''ordu, asker'' anlamına gelir. Kırgız Oğlu Boyla Kutluğ Yargan, orduya gönderdiği büyük oğlundan Suci Yazıtı nda ''Uluğ oğlım süke bartı'' diyerek söz ediyor...
''Sü'' çalışması tümüyle bir ''betik'' çalışmasıdır. Gök Türkçe nin sağ-sol doğrultulu yazım kuralına göre, tamgalar açılı olarak düşey sıralanmıştır. Yalın, buna karşın çekici biçemde dokunmuş olan iki tamga nın yanı sıra sözcük sonu ve başındaki belirteçler de sıradışı bir biçemde işlenmiştir. Alışıla geldik nokta vuruşu yerine  Orkun yazısında görülmeyen çentikli ayırma belirteçleri kullanılmıştır. Bu sıradışılığa karşın sözcük sonu belirteçlerinin tümü aynı biçimde dokunarak bu sıradışılık çalışma içinde sıradanlaştırılmıştır. Bunun yanısıra sözcük sonu belirteçleri yazının tinine de aykırılık göstermez. ''Sü'' çalışmasında ''ö,ü'' tamgasını oluşturan son tamga, tek başına bile oldukça özgün kişiliklidir. Sesini taşıdığı tamgayı tam olarak gösterir, bu arada ana tamga yapısından da ödün vermez. İnce ''s'' tamgası içinse, tek kertikli tek çekişlik bir tamga olmasına karşın böylesine bir oturmuşluktan söz edilemez.
Sü çalışmasının anlam olarak bütünlüğünü sağlayan ana öğelerden birisi sözcük sonu belirteçleridir. Burada belirteçler ''araç'' değil, doğrudan ''amaç'' tırlar. Bu çalışmada neredeyse manevra yapan bir ordu gözükmektedir. Sözcük sonu belirteçleri de bu ordunun doğrudan silahlanmış kolcularını simgeler. Dışa yönelmiş çengeller izleyiciye ayrıca bir göz dağı vermektedirler...